Günümüzde Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, siyasi, ekonomik ve askeri gücün yeniden şekillendiği bir dönemi işaret ediyor. Bu bağlamda, İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları, Foreign Policy dergisine göre ciddi bir sorgulama altına alınıyor. Peki, İsrail gerçekten bu hedeflerine ulaşabilir mi? Yoksa, bölgesel güç olma çabaları, daha büyük tehditlerle yüzleşmek zorunda mı kalacak? Bu yazıda, bu sorulara yanıt arayacağız.
Orta Doğu’da güç dengeleri tarihsel olarak karmaşık ve değişken olmuştur. Bir zamanlar, İsrail’in bölgedeki en güçlü aktörlerden biri olduğu düşünülüyordu. Ancak son yıllarda, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin artan etkisi, İsrail’in stratejik konumunu sorgulatıyor. Özellikle İran’ın nükleer programı ve bölgedeki milis güçlere desteği, İsrail için büyük bir tehdit olarak öne çıkıyor.
İsrail, bu gelişmelere karşı önlemler almakta zorlanmakla kalmıyor; aynı zamanda iç politikada da sıkıntılarla yüzleşiyor. Netanyahu hükümeti altında yaşanan siyasi istikrarsızlık, İsrail’in ulusal güvenlik stratejilerini zayıflatıyor. Ayrıca, Filistin meselesi, İsrail’in bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini zorlaştıran bir diğer faktör. Filistinli grupların, uluslararası arenada daha fazla destek bulması, İsrail’in kendini daha izole hissetmesine neden oluyor. Dolayısıyla, İsrail’in bölgesel güç olma hedefine ulaşabilmesi için öncelikle iç siyasi sorunlarını çözmesi ve komşularıyla barışçıl ilişkiler kurması gerekiyor.
İsrail’in uluslararası ilişkilerdeki pozisyonunu incelerken, stratejik ittifakları da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri ile olan güçlü ilişkileri, İsrail için ekonomik ve askeri destek sağlarken, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkilerini de etkilemekte. Ancak ABD’nin Orta Doğu’ya bakış açısının değişmesi, özellikle Biden yönetimi altında, İsrail’in bu stratejik ittifaktan aldığı desteği sorgulatıyor.
Ek olarak, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile olan normalleşme süreçleri, İsrail için yeni fırsatlar sunabilir. Fakat bu normalleşme süreçleri, yeni çatışma alanları da yaratma potansiyeli taşımaktadır. İran’ın bu ilişkileri dikkatle takip etmesi ve bu süreçte devreye girmesi, bölgedeki gerginlikleri artırabilir. Böylece, İsrail’in bölgesel güç olma hedefi, bu yeni ittifakların getirdiği belirsizlikler yüzünden daha da zorlaşabilir.
Öte yandan, İsrail’in içinden bulunduğu güvenlik durumu ve askeri stratejileri, genel siyasi ve sosyal dinamiklerle entegre edilmelidir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, İsrail’in kısmi olarak güç kazanma çabaları, komşuları tarafından karşı bir tepki ile karşılaşması muhtemeldir. Bu yüzden, İsrail’in uluslararası ilişkilerdeki hedef ve stratejilerini belirlerken, bölgedeki dinamikleri iyi analiz etmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel güç olma hedefleri, birçok iç ve dış faktöre bağlı olarak karmaşık bir durum arz etmektedir. Yeni jeopolitik gelişmeler, İsrail’in planlarını köklü bir şekilde değiştirebilir. Özgün stratejiler geliştirilmeli ve komşu ülkelerle olan ilişkiler gözden geçirilmelidir. Öyle görünüyor ki, İsrail’in bölgesel güç olma hayalleri, gerçekleştirilebilir ama oldukça zorlu bir yolda ilerlemeyi gerektirecek. Dolayısıyla, bu sorunun yanıtı zamanla, uluslararası ilişkilerin evrimine bağlı olarak şekillenecek.